Wednesday, December 11, 2013

kakaolu muzlu pasta

 
 
 
kakaolu kek:
2 yumurta
1 bardak şeker
1 bardak süt
1 bardak sıvı yağ
4 çorba kaşığı kakao
7-9 kaşık un
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu

önce yumurta ve şekeri mikserle çırpıyoruz. ölçü bardağı olarak çok büyük olmayan bir su bardağı kullandım. 1 bardak süt ve yağı da ekliyoruz ve gene mikserle karıştırıyoruz. sonra kakao, vanilya ve unu koyuyoruz. unu önce 7 kaşık koydum. oldukça akışkan bir hamur olacak bu. karıştırdıkça kıvamına baktım. 8 kaşık un iyi oldu. bunları da iyice karıştırdıktan sonra kabartma tozunu koyup şöyle bir karıştırıyoruz.

karışımı kek kalıbımıza boşaltıp 180 derece fırında 1 saat kadar pişiriyoruz. içine kürdan ya da bıçak batırarak kontrol edip piştiyse çıkartıyoruz.

kek soğurken kremayı yapıyoruz.

krema:
3 su bardağı süt
2 tepeleme dolu yemek kaşığı un
1 paket vanilya
5 yemek kaşığı toz şeker
limon ya da portakal kabuğu rendesi

hepsini ocakta karıştırarak pişiriyoruz. oldukça koyu bir muhallebi oluyor. ocaktan alıp soğumaya bırakıyoruz.

muzları para para kesip kekimizin üstüne diziyoruz. sonra soğumaya yüz tutmuş ılık kremamızı muzların üzerine kaşık kaşık döküp bir spatula yardımıyla düzeltiyoruz.

pratik ve lezzetli bir pasta oluyor.

Tuesday, December 10, 2013

kimyonlu ekmek



1/2 kg un
1/2 paket kuru maya
1 çay kaşığı şeker
2 çay kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı kimyon
1 yemek kaşığı zeytinyağ
ve aldığı kadar su

tüm malzemeyi karıştırıp kulak memesinden biraz daha sert bir hamur yapıyoruz. tek parça trabzon ekmeği gibi şekil veriyoruz. üstü kapalı yarım saat dinleniyor ve mayalanıyor.

180 derece fırında pişiyor.

eğer kıtır ekmek haline getirmek istiyorsak soğuduktan sonra ince ince dilimleyip fırında ızgarada hafif kızartıyoruz.

kıtır haliyle de normal haliyle de çok lezzetli, mis kokulu, harika bir ekmek oluyor.

Saturday, December 7, 2013

muhammara


1 su bardağı dövülmüş ya da çekilmiş ceviz
2 diş ezilmiş sarımsak
2 çorba kaşığı biber salçası (biri domates de olabilir)
1-2 dilim ufalanmış ekmek içi
kimyon, kekik, tuz, karabiber
1 çorba kaşığı zeytinyağ

yukardakilerin hepsini bir tabakta çatalla güzelce karıştırıyoruz. ceviz iri taneli olmayacak ama un ufak da olmayacak. bu ölçülere baharatları yarım çay kaşığından biraz fazla kadar koydum.

acılı olmasını istiyorsak kırmızı biber de koyabiliriz.

her türlü ekmeğin üzerine yakışıyor. ama ev yapımı gömeç üzerinde bir başka güzel oluyor.

Thursday, December 5, 2013

tavuk ciğeri pate


1/2 kg tavuk ciğeri
1 soğan
tereyağ, süt
frenk soğanı, elma
tuz, karabiber

soğanı yemeklik doğrayıp 1 tatlı kaşığı kadar, yani gayet az bir tereyağında kavuruyoruz.

küp küp doğradığımız ciğerleri katıyoruz. hızlı ateşte tavayı sallayarak pişiriyoruz. dışı pişip içi sulu kalacak. tuz, biber ekliyoruz. ocaktan alıp 5 dakika bekletiyoruz. sonra 1 tatlı kaşığı dolaptan çıkmış sert tereyağı ve 2 yemek kaşığı sütle blendırdan geçirip püre yapıyoruz.

biz bunu kimyonlu kıtır ekmek üzerinde yedik. ama tatlı olmadığı sürece her ekmekle olur bence. ekmeği fırında hafif kıtır hale getirerek.

son olarak da ince kıyılmış frenk soğanı (çim soğan deniyor isveç'te) ve minicik küpler şeklinde doğradığımız elma ile süslüyoruz.

çok, pek çok afiyet oluyor..

Sunday, December 1, 2013

her şey bitecek bir gün

biliyorsun herşey bitecek bir gün, umut ve özlem hep boşuna..


Tuesday, November 26, 2013

ıspanaklı yeşil mercimek çorbası


evimizde profesyonel bir aşçıyı misafir ettik. geçen hafta bize harika bir akşam yemeği menüsü yaptı. pişirdi. servis etti. afiyetle yedik hepsini. ben yemekle de kalmayıp tarifleri aldım. mertşahan bugur'un izniyle teker teker hepsini burda paylaşıcam.

starter da çok harikaydı ama olaya çorba ile başlıyorum sayın izleyiciler..

2 su bardağı yeşil mercimek
150 gr ıspanak
2 diş sarımsak
1 soğan
tuz, karabiber
zeytinyağ

mercimekleri sıcak su ile ıslatıp yaklaşık 1 saat bekletiyoruz.

sarımsağı ve soğanı doğruyoruz. önce sarımsağı 3 çorba kaşığı kadar zeytinyağında çeviriyoruz. sonra soğanı ekliyoruz. ikisi de iyice öldükten sonra yıkadığımız mercimeği ve suyu tencereye ekliyoruz. suyun miktarını çorba kıvamına göre ayarlıyoruz. tuz ve karabiberi de ekliyoruz.

başka bir tavada bir yemek kaşığı zeytinyağında, yıkayıp sotelediğimiz ıspanağı öldürüyoruz.

mercimek tam olarak piştikten sonra ıspanağı mercimeğe katıyoruz. bu noktadan sonra çorbayı daha fazla pişirmiyoruz. ıspanağın rengi gitmesin diye.

ıspanakla mercimeği birleştirdikten sonra çorbayı blendırdan geçirip püre yapıyoruz.

çorba temel olarak böyle. ancak resimde gördüğünüz gibi şef aşçının elinden çıkmış haliyle olsun istiyorsanız bir de pırasa detayı var :)

1 pırasayı işaret parmağı boyunda parçalara kesiyoruz. her parçayı uzunlamasına ortadan ikiye bölüp yaprak yaprak ayırıyoruz. iki yağlı kağıdın arasında ve iki tepsi arasında fırında 100 derecede yaklaşık 2 saatte kuruyor ve kıtır oluyor pırasalar. pırasaların kıtır olmayacak en yeşil, uç taraflarını soğan kavurma aşamasında çorbaya da katabiliriz.

Thursday, October 24, 2013

ballı simit


1 su bardağı ılık süt
1 çay kaşığı kuru maya
2 yemek kaşığı bal
4 su bardağı un
2 yumurta (birinin sarısı üzeri için ayrılacak)
4 yemek kaşığı (100gr) tereyağ
2 yemek kaşığı zeytinyağ
1 tatlı kaşığı tuz
susam ya da çörek otu

hamuru yoğuracağımız kabın içinde ılık süt, maya, bal ve 1 su bardağı unu karıştırıp, üzerini örtüp, ılık bir yerde 1 saat kadar mayalanmaya bırakıyoruz.

üzerine 3 su bardağı un, birinin sarısı hariç yumurtalar, tereyağ, zeytinyağ ve tuzu katıp yoğurarak orta yumuşaklıkta, ele yapışmayan bir hamur elde ediyoruz.

yumurta büyüklüğünde paçalar kopartıp bunları mutfak tezgahı ya da masa üzerinde iki elimizle yuvarlayarak yılan gibi uzatıyoruz. sonra iki ucunu kıvırıp birbirine yapıştırarak simit şeklini veriyoruz. hamuru çok yuvarlarsak ince ve geniş simitler, az yuvarlarsak daha tombul ve küçük simitler oluyor.

yağladığımız ya da yağlı kağıt serdiğimiz fırın tepsisine bütün simitleri dizip üzerlerine ayırdığımız yumurta sarısını sürüyoruz. sonra da çörek otu ya da susam serpiyoruz. ben her ikisinden de serptim. simitler yarım saat tepside dinleniyor.

200 derece ısınmış fırında simitler 10 dakika piştikten sonra dereceyi 180'e düşürp 10-15 dakika daha pişiriyoruz. simitler kızarınca fırını kapatıp simitleri de dışarı çıkartıyoruz. yeni pişmiş, taze taze yemek gibisi yok..

Wednesday, October 16, 2013

yeşil mercimekli poğaça




mercimekli harç
1 su bardağı yeşil mercimek
1/2 çay bardağı zeytinyağ
2 orta boy soğan
tuz, karabiber, kimyon

hamuru
3-4 su bardağı un
2 yumurta (birinin akı sarısı ayrılacak)
1 su bardağı yoğurt
1 çay bardağı zeytinyağ
3 yemek kaşığı tereyağ (oda sıcaklığında)
1 çay kaşığı karbonat
1 tatlı kaşığı tuz
üzeri için çörekotu

önce mercimeği üzerine 3-4 parmak çıkacak kadar su ile kısık ateşte haşlıyoruz. yumuşayan mercimeğin suyunu süzüp bir kenarda bekletiyoruz.

soğanları küp küp doğrayıp zeytinyağında kısık ateşte şeffaflaşıncaya kadar kavuruyoruz. soğana, haşlanmış mercimeklerle, tuz, karabiber ve kimyon da ekliyoruz. bunları ne kadar koyduğunuz size kalmış ama bol kimyon bu harca çok yakışıyor. bunları 3-5 dakika daha pişirip bir kenarda soğumaya bırakıyoruz.

hamur için unu derin bir kaba koyup ortasına açtığımız çukura yumurtalardan birinin sarısı hariç tüm malzemeleri koyup yoğurmaya başlıyoruz. başlangıç için 3 bardak un koyup kıvamına göre eklemekte fayda var. ben 3 bardak unun üzerine 3-4 kaşık daha ekledim. yumuşak, ele yapışmayan bir hamur oluyor. çok kuru ve katı olmayacak ama dediğim gibi, ele de yapışmayacak.

tarifte tam buğday unu kullanmışlardı. bense 2 bardak beyaz un ve 1 bardak da çavdar unu koydum. dilediğiniz gibi çeşitli unlarla yapabilirsiniz yani.

hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp, elimizde yuvarlayıp sonra düz bir tabağın üzerinde kahve tabağı büyüklüğünde açıyoruz. üzerine mercimekli harçtan bir çorba kaşığı koyup hamurun yarısını diğer yarının üzerine kapatıp kenarlarını bastırarak yapıştırıyoruz. poğaçaları yağladığımız ya da yağlı kağıt döşediğimiz fırın tepsisine diziyoruz.

tüm poğaçalar hazır olduktan sonra ayırdığımız yumurta sarısını üzerlerine sürüp çörekotu serpiştiriyoruz. 180 derece fırında yaklaşık 20 dakika pişiyorlar. üzerleri kızarınca fırından çıkartıyoruz.

bu güzel tarif vasıtasıyla bir kez daha hatırlatmak isterim ki şu harika kitap her eve, her mutfağa lazım. kitabı hazırlayan güzel insanların çok sevdiğim yakınlarım olduğunu da belirtmeden geçemiycem sayın izleyici..

http://www.hepsiburada.com/liste/beyaz-unsuz-sekersiz-hamur-isleri/productDetails.aspx?productId=khayy2&categoryId=9992


Tuesday, October 8, 2013

kanelbulle

isveç'e özel bu çöreği daha önce yapmış ve tarifini de buraya koymuştum. geçen hafta cuma günü kanelbulles dag, yani kanelbulle günü olduğunu gördüm takvimde. kanelbulle her yerde o kadar çok bulunuyor ki, insanın evde yapası gelmiyor ama ben günü vesilesiyle yaptım. bu sefer görsel olarak çok güzel oldular. tarif burda olduğu halde resimleri yine koymak istedim.

daha önce çörekler çok büyük olmuştu çünkü hamuru tek parça olarak açmıştım. bu sefer aynı ölçülerle, aynı hamuru ikiye bölüp iki seferde açtım. böylece çörekler daha makul boyutlarda oldular.

grattis för kanelbulles dag! :)





Saturday, September 28, 2013

cevizli ekmek


bu ekmeğin adı rustic bread. yani köy ekmeği.

305 ml su
1.5 çay kaşığı tuz
1/2 çorba kaşığı şeker
415 gr beyaz un
95 gr çavdar unu
1.5 çay kaşığı instant kuru maya
110 gr ceviz

malzemeleri yukardaki sıra ile ceviz hariç makinanın haznesine koyuyoruz.

2 numaralı (french) programda 750 gr ayarında çalıştırıyoruz. makina belli bir süre hamuru karıştırdıktan sonra bipleyerek cevizi koy diyince bıçakla küçük küçük parçaladığımız cevizi de ekliyoruz. yaklaşık 3.5 saat sonra mis gibi cevizli ekmeğimiz hazır oluyor.

tarifte ceviz ya da fındık diyor. fındıklı da yapılabilir yani.

Thursday, September 26, 2013

tatlı patates casserole


bu tarifle iki yeni şey öğreniyoruz. birincisi tatlı patates ve ikincisi de casserole.

casserole cam ya da seramik, kullandığımız fırın kaplarının fransızca adı imiş. bunda pişen bu tarz tart, pay gibi şeylere de casserole deniyormuş.

tatlı patates ise çok enteresan bişey. anlat anlat bitmez. patatese göre oldukça sert, nerdeyse kereviz gibi, yamru yumru birşey. dışından da pembe zaten ama içini görünce çok şaşırıyor insan. baya koyu somon rengi. marketlerde ara sıra görüyordum. çok faydalı olduğunu okumuştum. püre yaparım diye düşünerek almıştım. internetten araştırmadan haşlamış da bulundum. sonuç olarak tatlı birşey yapmak zorunda idim. çünkü her ne kadar o şekilde tarifler de olsa da tatlı patates o kadar tatlı ki, onu patates püresi olarak yemeyi düşünemedim. bizim bal kabağından daha tatlı. ve tadı, kıvamı, herşeyiyle kabak tatlısına benziyor aslında.

amerikalıların çok yaptığı bir tarifi denedim. tek kelimeyle harika oldu. yarısını ben yedim.

2-3 tatlı patates
1/4 cup tereyağ
1/2 cup esmer tozşeker
3 yemek kaşığı portakal suyu
1 çay kaşığı tarçın
mini marshmallow

önce patatesleri soyup haşladım. çok iyi haşlanmışlardı, çatalla nerdeyse püre haline geldi.

patatesi derin bir kaba koyup, marshmallow hariç tüm malzemeyi ekleyip mikserle karıştırıyoruz. püre homojen olana kadar.

püreyi fırın kabına yayıyoruz. üzerini marshmallow ile örtüyoruz. beyaz olsaydı daha güzel görünecekti, orası kesin. fakat evde renkli mini marshmallow vardı. ne için diyebilirsiniz. ada'nın doğum günü öncesi belki birşeye kullanırım diyerek almıştım. o sebeple.

170 derece fırında 20-25 dakika pişiyor. marshmallow'lar yanmadan kapatmamız lazım. ılık ılık yiyoruz. gerçekten güzel oluyor.

tatlı patatesin faydalarını da ayrıca okumanızı tavsiye ederim.

Sunday, September 22, 2013

kabaklı ekmek tartı


evde 1 adet büyük kabak vardı. ne yapsam diye bakınırken böyle bir tarif buldum. bayat ekmek de vardı. olur mu ki derken gayet güzel oldu.

benim ekmeğim cevizli çavdar unlu ekmekti bu arada. her tür ekmekle olur bence.

tart hamuru için
1-2 bayat ekmek
3 yumurta
1 bardak süt
1 çay bardağı zeytinyağ

üstü için
1-2 kabak
1 yumurta
1 su bardağı peynir
1 çay bardağı süt ya da taze krema
tuz, karabiber

ekmekleri derin bir kaba koyup ufak ufak bölüp üzerine şöyle bir su gezdiriyoruz. başka bir yerde yumurta, süt ve zeytinyağı telle çırpıp ekmeklerin üzerine döküyoruz. sonra hamur yoğurur gibi bunları yoğuruyoruz. ekmekler sütlü yumurtalı karışımı iyice emiyor.

tart kabına döşüyoruz hamuru. ben dikdörtgen payreks bir fırın kabına yaptım. üzerine de soyduğumuz ve para para doğradığımız kabakları diziyoruz.

yumurta, peynir, süt ya da kremayı, tuz ve karabiber de ekleyerek çatalla çırpıyoruz. kabakların üstüne döküyoruz. ben beyaz peynir kullandım. tarif kaşar diyordu. ayrıca biraz maydanoz da koydum. dere otu da çok yakışır bence.

170 derece fırında yarım saat kadar pişiyor.

Sunday, September 15, 2013

doğum günü pastası


istedim ki küçükken annemin bana yaptığı gibi ben de minnoşumun doğum günü pastasını kendim yapayım. zaten şeker hamurundan yapılan o son moda pastalar bana fena halde yapay geliyor. bir süredir herkese pasta tarifi sordum, soruşturdum, internetten baktım ve son ana kadar ne yapayacağıma karar veremedim. son gün çok basit kakaolu bir kek yapıp, üzerini de markette bulduğum şekerleme minik hayvancıklarla süslemeye karar verdim. hem hafif, hem de çok güzel bir doğum günü pastası oldu.

bu tarif daha önce vermiş olduğum kakaolu ıslak kek tarifi aslında. küçük yuvarlak bir kek kalıbım var. onunla yaptım keki. kalıp küçük olduğu için de ölçü olarak küçük bir su bardağı kullandım.

2 yumurta
1 bardak şeker
1 bardak süt
1 bardak zeytinyağ
4 çorba kaşığı kakao
7-9 kaşık un
3 çay kaşığı vanilya
3 çay kaşığı kabartma tozu
1 küçük kutu taze krema

önce yumurta ve şekeri mikserle güzelce çırpıyoruz. sonra süt ve yağı ekleyip gene çırpıyoruz. diğer malzemeleri ekleyip gene çırpıyoruz. önce 7 kaşık un koyun. sonra kıvamına göre 8 ve 9. kaşıkları da koyabilirsiniz. ben bu sefer 8 kaşık koydum. çok koyu olmayan bir kek hamuru olacak.

kek hamurunu kalıbımıza döküp fırında 180 derecede pişiriyoruz. kürdan ya da bıçakla kontrol edip fırından çıkartıyoruz. bir kenarda soğuyor ve sonra da kalıptan çıkartıyoruz. bu sefer kekin üzeri bir taraftan hafif kabardı. eyvah ne olacak şimdi diye düşünüyordum ama soğuduktan sonra elimle o kısmı bastırdım ve düzeldi. üzeri düz oldu sonuç olarak.

pastayı servis edeceğimize yakın taze kremayı mikserle çırpıp krem şanti kıvamına getiriyoruz. tabağa aldığımız kekin üstünü ve yanlarını krema ile kaplıyoruz.

sonra üzerini şekerler ve mumlarla süslüyoruz. özellikle bakana kadar böyle şeylerin varlığından bile haberim yoktu. oysa pasta, kek malzemeleri reyonunda pasta süslemek için bir sürü şey var.

nice nice yeni yaşlara miniğim..



Wednesday, September 11, 2013

incirli pavlova


çok sevdiğim lise arkadaşım esra'nın tarifi. taaa o zamanlar bir kere evlerine gittiğimde bize kek yapmıştı. benim ilk kekimi 35 yaş sonrası yaptığım düşünülecek olursa esra'nın şimdi harikalar yaratmasına şaşmamalı. ve benim de daha 40 fırın kek pişirmem lazım :)

bu tatlıyı yapayım diye gözüme kestirdim. tam 3 gün sürdü tamamlamam ama aynen dedikleri gibi, her işte bir hayır var gerçekten. çünkü ben tarifi çilekli yapacaktım. mecburen çünkü burda incir bulmak neredeyse imkansız. yaz ortalarında büyük marketlerden birinde bir kez görmüştüm, taneyle satılıyordu. bi daha da görmedim.

pazar akşamı beze gibi olan tabanını yaptım. fakat yapmaya çok geç başlamışım ve hazır olduğunda gece 12 olmuştu saat. o saatte kremayı çırpmak hele de mideye indirmek olmaz diyerek ertesi günü beklemeye karar verdim.

ertesi gün sirke çektirmesini hazırladım önce. sonra meyveleri yıkadım. kremayı hazırlamaya geldi sıra. o da ne, mikserle çırparken her nasılsa kendimi durduramadım ve fazla çırptığım için benim krema bir anda çökeleğe döndü. biraz daha çırpsam peynir olacaktı yani. evde başka krema olmadığı için oturup bütün çileği yedim.

salı günü yeniden krema ve çilek almak üzere markete gittim. kapıdan girer girmez tam karşımda bir standda incir olduğunu gördüm. gözlerime inanamadım. hem de türkiye'den gelme. tabii incirler biraz küçüktü. biraz sertti. onca yolu gelebilmesini ve biraz da bekleyeceğini gözönüne alarak erken toplamışlardı. ama gene de kara incirdi. hem de memleketimin inciri.

eve gidip kremayı yeniden hazırlayıp bu sefer incirli olarak tatlımı tamamladım. harika oldu. işte tarif:

tabanı
4 yumurta akı
1/2 su bardağı toz şeker
1/2 yemek kaşığı mısır nişastası

önce bir kapta şeker ve nişastayı karıştırıyoruz. bir başka derin kapta yumurta aklarını çırpmaya başlıyoruz. iyice beyazladığında, ama daha katılaşmadan, şeker-nişasta karışımımızdan biraz döküyoruz. gene çırpıyoruz. şeker-nişasta karışımını böyle parça parça dört beş seferde yumurtaya katıyoruz. sonra bu karışımı kabı ters çevirdiğimizde akmayacak kıvama gelene kadar çırpıyoruz. ben diyim 5 dakika, siz diyin 10 dakika. hayatımın en uzun mikserle çırpma seansı bu oldu diyebilirim. beze yapılışının tek zorluğunun bu olduğunu hep duyardım. ilk defa tecrübe etmiş oldum. dediğim gibi tamamen katı kıvama geldiğinde bunu yağlı kağıt döşediğimiz fırın tepsisine çapı 15-20 cm civarı ve yüksekliği de 3-4 cm olacak bir daire şeklinde yayıyoruz.

önceden ısınmış fırında 140 derecede 1 saat pişiyor. fırını söndürüp fırının kapağı kapalı olarak 1 saat de için de tutuyoruz. elinizle kontrol ettiğinizde dışı hafiften çıtır çıtır olmalı. içinin ise koyu kıvamlı köpük gibi yumuşak olduğunu yerken göreceksiniz.

eğer tatlıyı daha sonra yapacaksanız bezemsi tabanı fırının içinde bekletebilirsiniz. beze üzeri kapalı olarak 1-2 gün bekletilebiliyormuş.

üzerine
1 su bardağı taze krema
1 yemek kaşığı bal
1/2 su bardağı balzamik sirke
8-10 incir

sirkeyi küçük bir tavada altı açık olarak önce bir kaynatıp sonra altını iyice kısıp hacmi yarıya ininceye kadar pişirin. soğumaya bırakın.

kremayı ve balı bir kapta mikserle çırpın. ama yukarda anlattığım gibi fazla çırpmayın. taze krema krem şanti kıvamını alır almaz durmak lazım. süt ve yağın ayrışması meğer an meselesiymiş.

incirleri istediğiniz gibi dilimleyin. ben dörde böldüm.

son olarak geliyoruz parçaları birleştirmeye.

tabanı tabağa yerleştirin. üzerini, kenarlarını kremayla döşeyin. incirleri kremanın üzerine dizin. koyu kıvamlı ama hala hafif akışkan sirkeyi üzerinde ip gibi gezdirin.

harika bir görüntüsü var ve çok lezzetli bir tatlı. kara dut, böğürtlen ve çilek gibi meyvelerle de çok güzel olur. daha önce tarifini verdiğim çilekli beze turtasına çok benziyor.


Saturday, September 7, 2013

kimyonlu, çavdar unlu ekmek




bugüne kadar yaptığım ekmekler içinde normal beyaz ekmeğe en çok benzeyen bu oldu. diğerlerine göre çok daha hafif ve yumuşak bu ekmek.

3 dl su
1 yemek kaşığı tereyağ
5 dl beyaz un
2 dl çavdar unu
1.5 çay kaşığı tuz
1/2 çay kaşığı kimyon
1.5 çay kaşığı kuru instant maya

malzemeleri yukardaki sırayla koyuyoruz. unu koyduktan sonra bir kaşık yardımıyla sıvıların üstünü tamaman kapatacak şekilde yayıyoruz. tuz, baharat ve en önemlisi mayayı en son koyuyoruz. ilk etapta maya sıvıya değip hemen ıslanmıyor.

kaşıklar da makinanın kendi ölçü kaşığı.

1 numaralı basic programda 1.000gr ekmeği seçerek pişiriyoruz.

ekmek haznesini makinadan çıkarttıktan 5-10 dakika sonra, daha sıcakken ekmeği hazneden çıkartmak daha kolay oluyor. ekmek dışarda soğuduktan sonra da hemen naylon torba içine kaldırmak lazım. yoksa dışı sertleşiyor.

Friday, September 6, 2013

şeftalili tart


evde bozulmak üzere olan şeftaliler vardı. ne yapsam diye düşünürken ilk tart denemem gerçekleşti. tart hamuru aynı kiş hamuru gibi. tek farkı tatlı olması.

tart hamuru
1.5 su bardağı un
125 gr tereyağ
1/2 su bardağı pudra şekeri
1 yumurta

tüm malzemeyi karıştırıp hamuru hazırlıyoruz. buzdolabında 15 dakika bekletip tart kabına yerleştiriyoruz. tabanına yayıp kenarlarını da yükseltiyoruz. tekrar buzdolabında 15 dakika bekletip 180 derece ısıtılmış fırında yarım saat kadar pişiriyoruz. tart hamurunu pişirmenin şöyle bir usulü var. hamurun üzerine yağlı kağıt serip üzerine bir avuç bakliyat (genelde kuru fasulye kullanılıyor) koyarak önce 20 dakika pişirip sonra kağıtsız 10 dakika daha pişiriliyor. böylece hamurun tabanının şekli bozulmuyor ve üstü de fazla kızarmıyor.

ama ben bunu yapmadım. evde kuru fasulye yoktu. bakalım ne olacak dedim. sonuçta hamur pişmeden önce verdiğim şekli bir parça kaybetti. çünkü kenarlar aşağı doğru kaydı biraz ve daha önemlisi sağı solu kabardı. gerçi fırından çıkınca kabartılar sönüyor.

kreması
2 yumurta sarısı
1 çay bardağı toz şeker
1.5 çorba kaşığı un
1.5 çorba kaşığı nişasta
2 su bardağı süt
1 çorba kaşığı tereyağ
2 çay kaşığı vanilya

yumurta sarıları, şeker, un, nişasta ve sütü karıştırarak pişiriyoruz. koyu bir muhallebi oluyor. sonra bunu derin bir kaba alıp tereyağını da ekleyip 2-3 dakika mikserle çırpıyoruz. vanilyayı ekleyip 3-4 dakika daha çırpıyoruz. kremayı soğumaya bırakıyoruz.

soğumuş kremayı soğumuş tart hamurunun üzerine döküyoruz.

meyveli kısım
3-4 küçük şeftali
1 çay bardağı su
1 tatlı kaşığı nişasta
1/2 tatlı kaşığı toz şeker

şeftalileri soyup ince elma dilimleri şeklinde kesiyoruz. sonra bunları kremanın üzerine diziyoruz.

tarifte tart jölesi kullanılıyordu. hem daha parlak hem de şeffaf olduğu için daha şık oluyor tabii. ama jöle kullanmadığım için nişasta ile jölemsi birşey yaptım. su, nişasta ve şekeri küçük bir cezvede muhallebi gibi pişirdim. sonra bunu sıcak sıcak kaşıkla şeftalilerin üzerine döktüm. amaç meyvelerin kararıp bozulmasını engellemek.

tartı buzdolabında 1 saat kadar bekletip yiyebilirsiniz.


Thursday, September 5, 2013

mercanköşklü çavdar ekmeği




zeytinyağlı mis gibi bir ekmek oluyor bu. çok sevdik biz..

malzemeleri aşağıdaki sırayla koydum. her zamanki gibi prensip önce sıvılar, sonra katılar.

1 dl yoğurt
3 dl su
2.5 yemek kaşığı zeytinyağ
9 dl çavdar unu
2.5 çay kaşığı kuru mercanköşk (oregano)
2.5 çay kaşığı tuz
2.5 çay kaşığı instant kuru maya

french bread programında, 1.000 gr ayarında yaklaşık 3 saat 40 dakikada pişiyor.

yemek ve çay kaşıkları ekmek makinasının kendi ölçü kaşıkları. ya da ikea'nın ölçü kaşıklarını kullanabilirsiniz. bunların normal kaşıklardan daha farklı olduğunu düşünüyorum.

Thursday, August 8, 2013

bayram ve müzik

bayram ruhuna uygun bir şarkı değil belki ama, ruh halimiz de bayrama uygun değil zaten.

yine de.. iyi bayramlar..



Tuesday, August 6, 2013

böğürtlenli muffin


o kadar basit ve güzel bir tarif ki. hiçbir şeyi çırpmıyoruz, uzun uzun da karıştırmıyoruz. kek yapımının olmazsa olmazı gibidir çırpma işlemi ve bu gürültü yüzünden her zaman yapamaz insan. bu muffini gece 3'te bile yapabilirsiniz :)

aşağıdaki ölçülerle 15 adet muffin çıkıyor..

400 gr un
225 gr toz şeker (çok iri taneli olmayacak)
50 gr pirinç unu
3 dolu çay kaşığı kabartma tozu
225 ml süt
225 gr tereyağ
2 yumurta

200 gr böğürtlen
1 yemek kaşığı un
3 yemek kaşığı toz şeker

öncelikle sütü içinde tereyağın tümü eriyene kadar ısıtıp soğumaya bırakıyoruz.

derin bir kapta un, pirinç unu, şeker ve kabartma tozunu karıştırıyoruz. ortasına açtığımız çukura yağlı süt ve başka bir yerde çatalla çırptığımız yumurtaları koyuyoruz. tahta ya da plastik bir kaşıkla bunları güzelce karıştırıyoruz. herşey iyice birbirine karışıyor. kaygan, sağa sola yapışmayan süper güzel kıvamlı bir hamur oluyor.

fırını 180 derecede açıyoruz.

muffin tepsisine yerleştirdiğimiz muffin kağıtlarına hamuru 2/3 dolduracak şekilde kaşıkla koyuyoruz. 1 kaşık un ve 3 kaşık şekerle karıştırdığımız böğürtlenleri muffinlerin üzerine paylaştırıyoruz. sonra bir çay kaşığı ile hamurun içine doğru itekliyoruz.

ısınmış fırında 20 dakika pişiriyoruz.


Friday, August 2, 2013

peynirli börek



4 adet yufka
2 yumurta
1/2 su bardağı zeytinyağ
1 su bardağı süt
beyaz peynir
maydanoz
çörek otu

ne tarz peynir kullanacağınıza siz karar verin. ben güzelim ezine peyniri ile yaptım. evde başka peynir yoktu. halbuki bizim için altın değerinde o peynir.

peyniri bir tabağa ufalayıp içine yıkanmış doğranmış maydanozu katıp karıştırıyoruz.

derin bir kapta önce yumurtaları çatalla çırpıp üzerine yağ ve sütü koyup karıştırıyoruz.

böreği yapacağımız tepsi ya da benim gibi borcamı yağlıyoruz.

ilk kat yufkayı seriyoruz. kenarları da ortaya doğru kıvırıyoruz. sonra sütlü karışımdan kaşık kaşık yufkanın üzerine döküp her tarafını iyice ıslatıyoruz. ikinci kat yufkaya da aynısını yapıyoruz.  sonra üzerine peynirimizin yarısını her tarafına eşit şekilde serpiştiriyoruz. üzerine üçüncü kat yufkayı koyup gene sütlü karışım ve üzerine peynir koyuyoruz. sonra dördüncü ve son kat yufkayı koyup üzerine gene sütlü karışımımızı bolca döküyoruz. en son da çörek otu serpiştirip 180 derece fırında pişiriyoruz.


Sunday, July 28, 2013

mini marshmallow muffin


100 gr beyaz mini marshmallow
225 gr un
55 gr kakao
1 yemek kaşığı (15ml) kabartma tozu
115 gr toz şeker
2 yumurta
2 1/2 dl süt
85 gr tereyağ (eritilip soğutulmuş)

un, kakao, kabartma tozu, şeker ve mini marshmallowları derin bir kabın içinde karştırıyoruz.

başka bir kapta yumurtaları telle çırpıp içine süt ve yağı ekleyip karıştırıyoruz.

bu esnada fırını 200 derecede açıyoruz.

derin kabın içindeki kuru karışımın ortasına bir çukur açıp yumurtalı sıvı karışımı döküyoruz. sonra bir kaşık yardımı ile güzelce karıştırıyoruz hepsini. çok fazla karıştırmaya gerek yok. herşey birbirine karışsın yeter.

karışımı muffin tepsisine yerleştirdiğimiz muffin kağıtlarına ya da silikon kalıplara döküyoruz. daha doğrusu kaşıkla, kalıpların üçte ikisini dolduruyoruz. ben hem kağıt hem de silikon kalıp kullandım. silikon kalıpları yağlayıp unlamaktan bahsediyor bazı tarifler. ben hiçbir şey yapmadım. öylece koydum hamuru. gayet rahat çıktılar kalıplardan.

ısınmış fırında kekler güzelce kabarana kadar pişiyorlar. içlerini de kürdan ya da bıçakla normal kek gibi kontrol ediyoruz.



Tuesday, July 9, 2013

somebody

şarkının altına birisi öyle güzel bir yorum yazmış ki..

''I always thought the lyrics were a dream of a fool. Being older and wiser I realize this is all anyone ever wants.''

Tuesday, May 21, 2013

kayısılı muzlu muffin


280 gr un
1 yemek kaşığı (15 ml) kabartma tozu
1/2 çay kaşığı tuz
115 gr toz şeker
55 gr doğranmış kuru kayısı
2 muz
1 1/2 dl süt
2 yumurta
85 gr tereyağ (eritilip soğutulmuş)

derin bir kapta un, kabartma tozu ve tuzu karıştırıyoruz. şeker ve kayısıları da koyup karıştırıyoruz.

başka bir kapta muzu püre yapıp sütle karıştırıyoruz.

bu arada fırını 200 derecede açıyoruz.

gene başka bir kapta yumurtaları çatalla güzelce çırpıyoruz. önce muzlu sütü ve sonra da yağı ekleyip gene çatalla karıştırıyoruz.

unun ortasına açtığımız çukura sıvı karışımın tamamını döküyoruz. mikserle sadece homojen bir karışım olacak kadar karıştırıyoruz. fazla değil.

hamuru muffin tepsisine yerleştirdiğimiz muffin kağıtlarına döküyoruz. ben hem kağıtlara hem de silikon kalıplara koydum. kalıpların 2/3'ünü dolduruyoruz. 12 adet muffin çıkıyor.

ısınmış fırında kekler kabarıp üzerleri hafif kızarıncaya kadar pişiyorlar. kürdan ya da bıçakla her zamanki pişme testimizle de kontrol ediyoruz.



Thursday, May 16, 2013

banana bread


aslında cevizli muzlu kek. amerika'daki ayla arkadaşımdan geliyor tarif..

1 cup'tan 1 parmak eksik şeker
1/3 cup (75 gr) tereyağ
2 yumurta
4 muz
1/3 cup su
1 2/3 cup un
1 tea spoon (5 ml) karbonat
1/2 tea spoon tuz
1/4 tea spoon kabartma tozu
1/2 cup ceviz

evde yenmeyecek hale gelmiş, fazla olgunlaşmış muzları değerlendirmek amaçlı bir kek bu. ölçüler evde kaşıklar değil de ikea'nın plastik ölçü kaşıkları bu arada.

önce yumurtaları çırpıyoruz. sonra şeker ve oda sıcaklığındaki yağı ekliyoruz ve karıştırıyoruz. ezilmiş muzlar ve suyu ekleyip gene karıştırıyoruz. başka bir derin kapta un ve ceviz hariç kalan tüm kuru malzemeleri karıştırıyoruz. unun ortasına bir çukur açıp diğer sıvı malzemeleri koyuyoruz. hepsini karıştırıyoruz. en son da bıçakla ufak ufak parçaladığımız cevizi koyup kaşıkla şöyle bir karıştırıyoruz.

kek kalıbımıza döküp 180 derece fırında pişiriyoruz. muz kokusunu sever misiniz bilmem. ben çok severim. her aşamasında hoş muz kokulu bir kek oluyor.

Monday, May 6, 2013

falafel


400 gr haşlanmış nohut
1 soğan
4 diş sarımsak
1 avuç maydanoz
2 çorba kaşığı un
1/2 çay kaşığı karbonat
1/2 çay kaşığı kimyon
1/2 çay kaşığı kırmızı biber
1 çay kaşığı tuz
zeytinyağ

soğan, sarımsak, maydanoz ve nohutu mutfak robotunda hamur haline getiriyoruz. bunları derin bir kaba koyup kalan tüm malzemeyi de ekliyoruz. sonra köfte gibi yoğurup avuç içi kadar toplar alıyoruz. elimizde yuvarlayıp avcumuzla bastırıp yassı hale getiriyoruz. kızgın yağda önlü arkalı kızartıyoruz. kağıt havlu serdiğimiz bir tabağa alıyoruz. fazla yağları süzülüyor.

çok lezzetli, değişik bir köfte oldu. biz çok beğendik..

Thursday, May 2, 2013

cevizli armutlu muffin


geçen senelerde epey takmıştım bu muffin işine. denediğim tarifler beni bir türlü mutlu etmemişti. bu sefer oldu sanki..

2 yumurta
1 çay bardağı toz şeker
içine 8-10 damla limon damlatılmış 1 çay bardağı süt
1/2 çay bardağı zeytinyağ
200 ml un
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
1 çay kaşığı tarçın
1 çay bardağı ufak doğranmış ceviz
1 armut

yumurtaları yüksek devirde 2-3 dakika çırpıyoruz. köpük köpük olunca bir yandan da şekeri döküyoruz. 1-2 dakika da öyle çırpıp limonlu süt ve yağı ekleyip 1-2 dakika daha çırpıyoruz.

başka bir kapta un, kabartma tozu, tarçın ve cevizi harmanlayıp bunları da sıvıların üzerine döküyoruz. sadece homojen bir şekilde karışacak kadar karıştırıyoruz. uzun uzun çırpmaya gerek yok.

muffin tepsisine kağıtları yerleştirip içlerini 2/3 oranında dolduruyoruz. kolları sıvadıktan sonra sadece 5 adet muffin kağıdım olduğunu görüp epeydir dolapta denenmeyi bekleyen silikon muffin kalıplarımı da işe kattım. içlerini yağlamadım, unlamadım, öylece koydum karışımı.

10 adet muffin oldu bende ama kalıpları daha fazla doldurabilirmişim. bu ölçüler 8 adet muffin için ideal.

armutu soyup küp küp doğruyoruz. bütün muffinlerin üzerine paylaştırıyoruz bunları.

180 derece ısınmış fırında pişiriyoruz muffinleri. güzelce kabarıp, üzerleri de kızarıyor. birinin içine kürdan ya da bıçak batırarak kontrol edip fırından çıkartıyoruz.

silikon kalıplar çok pratikmiş, hem de çok dekoratif. çok kolayca çıktı muffinler dışarı :)

Monday, April 29, 2013

hamur kızartma


burda börek çörek yokluğu çektiğimden midir nedir, canım bazen bu tür hamur işi istiyor. hem de fena halde. birkaç kez denemiştim, güzel olmamıştı. sonunda doğru tarifi buldum sanırım. bu sefer oldu.

1 yumurta
1 çorba kaşığı yoğurt
1 çay bardağı ılık su
1 çay kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı instant maya
1/2 çay kaşığı kabartma tozu
un, sıvı yağ

bir kaba yumurta, yoğurt, tuz ve suyu koyup bir çatalla çırpıyoruz. üzerine bir su bardağı un, maya ve kabartma tozunu da koyup yoğurmaya başlıyoruz. henüz oldukça cıvık oluyor ama zaten kuru bir hamur olmayacak. kaşık kaşık un koyup yoğurmaya devam edin. ben 4 kaşık daha koydum sanırım. ele yapışır halde hamuru bırakıyoruz. üzerini örtüp evin içinde ılık bir yerde 1 saat mayalanmaya bırakıyoruz.

hamuru kızartacağımız tavaya sıvı yağı koyup kızdırıyoruz. hamurdan avuç içi kadar parçalar kopartıp elimizde yuvarlayıp sonra da bastırıp kızgın yağa koyuyoruz. hamur elimize yapışmasın diye bir kaseye koyduğumuz 1-2 kaşık sıvı yağa arada elinizi batırabilirsiniz. hamurların önünü arkasını kızartıyoruz. yağ çok sıcak olduğu için hemen kızarıyor. hızlı hareket etmek gerekiyor. kızarmış hamurları kağıt havlu koyduğumuz bir tabağa alıyoruz. ister sıcak ister soğuk yiyoruz. çok lezzetli oluyor.

Saturday, April 27, 2013

toyko çorbası


bu çorbayı annem ve annanemden başka yapan kimse bilmiyorum. içip de bayılmayanı da görmedim. herkesin yorumu da şudur: aynı işkembe çorbası!

1 tavuk göğüs
1 büyük su bardağı yoğurt
1 yumurta
2 çorba kaşığı un
4-5 diş sarımsak
1/2 çorba kaşığı tereyağ
tuz

tavuk göğüsü haşlıyoruz. tencereden alıp minik minik didikliyoruz. tavuğun suyunu atmıyoruz tabii. tavukları suya geri koyup gerekiyorsa su da ekliyoruz. büyükçe bir tavuk göğüse bu ölçülerle 1.5-2 lt su koyabilirsiniz. başka bir kapta ezdiğimiz sarımsaklarla yoğurdu bol sarımsaklı yoğurt haline getiriyoruz. içine un ve yumurtayı da koyup güzelce çırpıyoruz. suyumuz kaynayınca yoğurtlu karışımla terbiyesini yapıyoruz. yani sıcak sudan azar azar alıp yoğurtla karıştırıyoruz. yoğurtlu karışım epey sulanıp ısınınca bunu tencereye boşaltıp karıştırarak 3-5 dakika daha pişiriyoruz. bu arada tuz ve tereyağ da ekliyoruz.

çok lezzetli bir çorbadır bu ve gerçekten de işkembe çorbasını andırır.

Monday, April 22, 2013

smörgåstårta


türkçesi sandviç turta, ingilizcesi sandwich cake. eşi isveç'li bir arkadaşımızda yemiştik. tarif aldım ve sonra ben de yapar oldum. çok severek yiyoruz. içi yağlı, mayonezli, balıklı, ekmekli, yani sağlıklı beslenelimcilerin şimşeklerini fena halde çekecek birşey ama ne yapalım. burda öyle her istediğimizi zaten yiyemiyoruz. bari arasıra da olsa istediğimiz şeyleri yiyelim.

1 paket polar kaka
1 kutu ton balık
1 kutu sardalya (makrill)
1 küçük kutu cottage cheese (keso)
kahvaltılık margarin, mayonez
1 adet pırasa
domates

kaka'nın isveççe kek/pasta demek olduğunu söylemekle başlamak lazım sanırım işe :)

polar kaka'nın paketinden ikiye katlanmış şekilde 3 adet pide gibi bir ekmek çıkıyor. ilkini açıp düz bir servis tabağına koyuyoruz. üzerine önce yağ ve sonra da mayonez sürüyoruz. ikinci ekmeği ilkinin üzerine koyup gene hem yağ hem de mayonezle kaplıyoruz üzerini. mayonezi de aynen yağ gibi ince bir tabaka sürüyoruz tabii. bu arada balıkları ve peyniri bir kapta birbirine karıştırıyoruz ve bu karışımı ikinci katın üzerine komple boşaltıp yayıyoruz. üçüncü kat ekmeği de koyup gene yağ ve mayonez sürüyoruz.

yıkadığımız pırasanın sadece beyaz kısmını 3-4 mm eninde halka halka kesiyoruz. sonra bu halkaları katlarına ayırıyoruz. turtanın en üstünün kenarlarına domates dizip üzerini de komple pırasa halkaları ile kaplıyoruz. aynen kek ya da turta gibi dilimleyip servis yapıyoruz.

isveçliler pırasa ile birlikte karides de koyuyorlar üzerine. karidesi üzerine koymayıp yanında da ikram edebilirsiniz.

üzerinin süslemelerini yapmadan buzdolabında bir gece bekletip servisi ertesi gün yapılıyor aslında ama ben yapıp bikaç saat sonra ikram ediyorum. dolapta kalanları ertesi gün de yiyoruz.

Wednesday, April 17, 2013

blueberry cheesecake



güzel bir cheesecake tarifi buldum. haftalardır yapmak isteyip bir türlü yapamamıştım. sonunda doğum günü pastam oldu :)

hemen öyle 1 saatte pişirip bir kenara koyabileceğiniz bir kek/pasta değil cheesecake. biraz uğraştırıcı gibi görünse de aslında basit. yalnızca vakit alıyor.

tüm malzemeler oda sıcaklığında olmalı. kolları sıvamadan 1 saat önce malzemeleri dolaptan çıkartmamız lazım.

kelepçeli kek kalıbıyla yapıyoruz ve kalıbın alt ve yanlarını alüminyum folyo ile kaplıyoruz. böylece kekin yanlarının yanmasını ve üzerinin çatlamasını önlüyoruz.

burda hem donmuş hem de taze meyve olarak satılıyor blueberry. ben tazesiyle yaptım. başka meyvelerle de yapılabilir.

bisküvili taban:
1 paket yulaflı bisküvi
60 gr tereyağ

yulaflı bisküviyi mutfak robotundan geçirip un haline getiriyoruz. erimiş ve soğumuş tereyağını üzerine döküp karıştırıyoruz. bu yağlı karışımı kelepçeli kek kalıbın tabanına döküyoruz. bir kaşık ya da bardak altı yardımıyla bastırarak iyice sıkıştırıp düzeltiyoruz.

peynirli kısım:
2 paket krem peynir
1 su bardağı toz şeker
3 yumurta
3 çay kaşığı vanilya
1 limon kabuğu rendesi

krem peynirlerin kenarında birikmiş su varsa onları karışımı sulandırmaması için süzüyoruz. önce krem peynir, şeker ve vanilyayı derin bir kapta mikserle en düşük devirde çırpıyoruz. çok çırpmaya gerek yok. homojen olması yeterli. üzerine yumurtaları teker teker kırıp her seferinde çırpıyoruz.

en son limon kabuğu rendesini koyup şöyle bir karıştırıyoruz. peynirli karışımı bisküvili tabanın üzerine döküyoruz. kalıbı kenarlarından tutup tabanını tezgaha birkaç kere vurarak hava kabarcıklarını çıkartıyoruz.

kalıbı 180 derece ısıtılmış fırına koyuyoruz. ara ara kontrol ediyoruz. elimizle kenarından tutup salladığımızda kenarları katılaşmışsa pişmiş demektir. orta kısım kenarlara göre daha az katılaşmış gibi görünebilir ama önemli değil. fırını kapatıp, kapağını aralık bırakarak cheesecake'i 1 saat kadar içinde tutuyoruz. sonra dışarı çıkartıp oda sıcaklığında soğutuyoruz.

meyveli kısım:
1 su bardağı blueberry
4 çorba kaşığı toz şeker
1 çay bardağı su
1 tatlı kaşığı nişasta
1 tatlı kaşığı limon suyu

meyve, su ve şekeri büyükçe bir cezve ya da benzer bir kapta ara ara karıştırarak pişiriyoruz. meyveler yumuşamaya yakın az bir suyla erittiğimiz nişastayı ekliyoruz. karıştırarak 2-3 dakika daha pişirip limon suyunu ekleyip ocaktan alıyoruz. 2-3 dakika daha karıştırıp soğumaya bırakıyoruz.

bu arada cheesecake iyice soğumuş oluyor. kelepçeli kalıbın yanlarını açıyoruz. peynirli kısmın sadece en üstü yanlardan kalıba tutunmuş olabilir. pat diye açarsanız kek sağdan soldan çatlayabilir. tavsiyem kenarlarını plastik bir bıçak ya da spatula ile boydan boya kontrol etmeniz.

kalıptan çıkarttığımız cheesecake'in üzerine soğumuş olan blueberry peltesini döküyoruz. kekimizi buzdolabına kaldırıyoruz. cheesecake bekledikçe güzelleşiyor. ertesi gün yenmesi tavsiye ediliyor ama bizim gibi birkaç saat sonra yemeye başlayabilirsiniz.

happy birthday to me :)





Sunday, April 14, 2013

limonata


ev yapımı limonata diye birşey var antin kuntin kafelerin menülerinde. sanki çok zor, enteresan birşey. deli saçması fiyatı var bu ev yapımı limonataların.

buyrun bu tarifi deneyin. iddia ediyorum, hiçbir cihangir kafesinde limonata daha güzel değil :)

4 limon
1 su bardağı şeker

limonlar kocaman limonlardı. öncelikle onu söyleyeyim. limonları yıkayıp kurumalarını bekledim. kabukları nemli olursa rahat rendelenmiyor.

3 limonun kabuklarını derin bir kabın içine rendenin kalın tarafıyla bir güzel rendeliyoruz. bütün sarı kısımları alıyoruz. sonra bu limonları yemeklik soğan doğrar gibi (tabii daha büyük) kare kare doğruyoruz. rendelediğimiz kabukların üzerine koyuyoruz. 1 bardak şekeri de boşaltıp hepsini mıncıklıyoruz. elime tek seferlik eldivenlerden geçirip yaptım bu işi. bütün limon parçaları tüm suyunu çıkarana kadar, baya köfte yoğurur gibi hareketler yaptım.

4. limonu ikiye kesip limon sıkacağı ile suyunu sıkıyoruz ve bunu da kabımıza boşaltıyoruz. sonra bir sürahinin üzerine tel süzgeçi koyup bir kaşıkla bastırarak bu karışımı süzgeçten geçiriyoruz. kalan posaları tekrar ilk kaba koyup üzerlerine 2 bardak su ekleyip bir kez daha süzgeçten geçirdim. çünkü hala limonlu ve şekerliydi posa.

bu aşamada nane olayı mevcut. isterseniz bir avuç naneyi bir havanda hafif ezerek limonataya katabilirsiniz. ve tabii süslemek için de içine nane yaprakları koyabilirsiniz.

bu işlemlerin sonunda oldukça konsantre bir limonata oluyor sürahide. tadına bakarak 1-2 bardak daha su ekledim. sürahiyi dolaba kaldırdım. dolabı açtığımda enfes bir koku kaplamıştı içeriyi.

enfes limonatanın, enfes kokusu :)

Thursday, April 11, 2013

bozburun

datça'dan gittik geçen yaz bozburun'a. önce pek birşey anlamadık. güzel yer, hoş yer de tekrar gelinecek yer değil dedik. sen misin büyük konuşan. bozburun sayıklar olduk. bozburun özler olduk. sonra anladık, biz yıllardır her yaz buraya geliriz diyenleri, bozburun sevdalılarını..


Wednesday, April 10, 2013

çilekli beze turtası


jordgubbstårta på maräng. öyle diyor isveçliler..

böyle de tatlı mı olurmuş demeyin. beze seviyorsanız, çilek seviyorsanız, her zaman değilse de arada bir çileği krem şantiye batırıp yiyorsanız, bu fantastik bir tatlı sizin için :)

beze yapılışı çok zor birşey değil aslında. ama ben hiç denemediğim için kes-yapıştır bir tarif koymak istemedim buraya. bu tarz meyveli, kremalı tatlılar yapmak üzere hazır beze aldım.


1 küçük kutu kremanın yarısına 4 tatlı kaşığı vanilya ekleyip mikserle bir güzel çırptım ve koyu bir krem şanti oldu. bunu bezenin birinci katına yaydım. üzerine de halka halka kestiğim çilekleri dizdim. ikinci kat bezeyi koydum. kremanın kalanını bu sefer vanilyasız çırpıp bezenin üzerine ve turtanın tüm kenarlarına da sürdüm. ve en üste de gene çilek dizdim.

hemen değil de biraz bekleyip yerseniz beze krema ile yumuşuyor ve katır kutur birşey olmaktan çıkıyor. tatlımız da turta formuna ulaşıyor.

kuzeyde henüz buzlar erimedi. hava da çok ısınmadı. fakat marketlerde çilek görünmeye başladı. inanıyoruz, önce bahar, sonra da yaz gelecek :)

Monday, April 1, 2013

mercimek köftesi


1 su bardağı kırmızı mercimek
1 su bardağı ince bulgur
1 soğan
1 çorba kaşığı salça
taze soğan, maydanoz
1/2 limon suyu
zeytinyağ
tuz, karabiber, kimyon, sumak

mercimeği yıkayıp 3.5 su bardağı su ile kaynatıyoruz. mercimekler iyice yumuşuyor, pişiyor. içine bulguru da katıp ocakta şöyle bir karıştırıp ateşten alıyoruz. kapağı kapalı bir şekilde bulgurlar yumuşasın diye bekliyor.

bu esnada soğanı ince ince doğruyoruz. burda uyarmak isterim ki benim gibi dalıp yemeklik doğrarsanız mercimek köftesi için biraz büyük oluyorlar. bence ince doğransa daha iyi. tavaya bol zeytinyağı koyup soğanları pembeleştiriyoruz. salçayı da ekleyip biraz kavurup ocaktan alıyoruz.

bulgurlar da yumuşadıysa soğanları tencereye ekliyoruz. tahta ya da plastik bir kaşık yardımıyla iyice karıştırıyoruz. tüm baharatları da koyup karıştırmaya devam ediyoruz. arada tadına bakıp tuzu, karabiberi az geldiyse ekleyebilirsiniz. kimyon ve sumak çok yakışıyor mercimek köftesine. ikisini de korkmadan ama dikkatlice ekleyebilirsiniz.

en son limon suyu, soğan ve maydanozları da ekleyip şöyle bir karıştırıyoruz. mercimek köftesi hazır oluyor. henüz sıcak olduğu için biraz cıvık olabilir. soğuyunca şekil verebilirsiniz. fakat ben bir cam kaseye koyup servis yaptım. kaşık kaşık aldık tabaklarımıza. gayet güzel oldu bence.

bir de maydanoz ve bildiğimiz yeşil soğan yerine ince ince çim soğanlardan kullandım sadece. iyi oldu. çünkü dürüst olmak gerekirse ben mercimek köftesini sadece maydanozla severim. ama soğansız olmaz der çoğunluk. bu ikisinin ortası gibi oldu :)


Thursday, March 28, 2013

tiramisu


ne zamandır arayıp da bulamadığım şey tiramisu tarifinden çıktı: pofuduk harika bir pandispanya. bunun içine meyve koyularak ne pastalar yapılır ne pastalar :)

kek için:
4 yumurta
1 su bardağı şeker
1 su bardağı un
2 yemek kaşığı kakao
2 çay kaşığı kabartma tozu

krema için:
1 yumurta sarısı
2 su bardağı süt
3 yemek kaşığı un
4 yemek kaşığı şeker
200 gr labne peynir

keki ıslatmak için:
1 su bardağı süt
1 tatlı kaşığı nescafe
1 tatlı kaşığı şeker

yumurta ve şekeri mikserle iyice çırpıyoruz. un, kakao ve kabartma tozunu da ekleyip çırpmaya devam ediyoruz. bu arada fırını 200 derecede açıyoruz ki ısınmaya başlasın. karışımı kelepçeli kek kalıbına döküp kalıbı mutfak tezgahının üzerine patpat şeklinde atıyoruz. karışımın yüzeyine minik minik kabarcıklar çıktığını göreceksiniz.

sıcak fırına kalıbı koyup kek kabarınca ayarı 150 dereceye düşürüyoruz. keke kürdan ya da bıçak batırarak piştiğini kontrol ediyoruz. fırından çıkartıp soğumaya bırakıyoruz. soğuduktan sonra da kelepçelerden çıkartıyoruz.

kek soğurken de kremayı yapıyoruz. labne peynir hariç tüm malzemeyi karştırıp ocağa alıyoruz. kaynamaya başlayınca bikaç dakika pişmesi yeterli. az bir malzeme olduğu için hemen oluyor zaten. ocaktan indirip labne peyniri içine katıp iyice karıştırıyoruz.

krema ılıyınca nescafe'li sütümüzü hazırlıyoruz. süt de ılık olmalı ki şeker ve nescafe erisin.


keki ortadan ikiye kesiyoruz. büyükçe bir bıçakla bir kenardan kesmeye başlıyorsunuz ve döndüre döndüre dairenin tamamını kesiyorsunuz. ortada az bir yer kesilmemiş oluyor. onu da üst parçayı hafif yüksekleyerek kesebilirsiniz. sandığım gibi zor değil, gayet kolay bir işlemmiş.

alt parçanın üzerine nescafeli sütün yarısını kaşık kaşık döküp keki ıslatıyoruz. üzerine de kremanın yarısını yayıyoruz. ikinci parçayı koyup gene önce keki ıslatıp sonra da kalan krema ile kaplıyoruz.

en üste de kakao serpiyoruz. kakaoyu önce kaşıkla serpmeye çalıştım ama olmadı. sonra bazı tariflerde elekle kakao dökmek diye birşey okuduğumu hatırladım. ve gerçekten ancak o şekilde kakao düzgün bir şekilde serpiliyor.

kekimizi buzdolabında 2-3 saat bekletip sonra yiyoruz.

Tuesday, March 26, 2013

rüzgarın evi yok


Mahmud Derviş, Edward Said için yazdığı vedada şöyle demiş:

On wind he walks,
And in wind he knows himself.
There's no ceiling for the wind,
No home for the wind.
Wind is the compass of the stranger's north.
He says: I am from there, 
I am from here,
But I am neither there nor here.
I have two names which meet and part.
I have two languages.
But I have long forgotten which is the language of my dreams.

3 yıl önce evlenerek, çok sevdiğim İstanbul'u terkedip, Stockholm adlı kuzeyde bir yere taşındım. İsveç yaşamak için harika bir yer ve Stockholm de çok güzel bir şehirdi. Ancak evden uzakta olmak çok zor geldi bana. Artık başka bir evim vardı benim. Hatta hem orda hem burda şeklinde 2 evim vardı. Ne kadar da şanslıydım. Diyerek kendimi kandırmaya çok çalıştım ama işin aslı; ordan oraya esen rüzgarın evi yoktu!

Gittikten 6 ay sonra hamile kaldım. Ada tam 42 hafta anne karnında kaldı. Bebeğimin keyfi yerindeydi. Ebemin söylediği buydu. Hamileliğimi her türlü stresten, yorgunluktan uzak, kitap okuyarak, kafamı dinleyerek, uzun yürüyüşler yaparak geçirmiştim. Bebeğin rahatlığının sebebi de bu herhalde diye düşündüm, mutlu oldum. Doğumdan sonraki ilk aylarsa benim için fiziksel sınırlarımı zorlayan bir dönem oldu. Ada çok ama çok uslu bir bebekti. Görenlerin hayretten ağzı açık kalıyordu. Fakat tek başına bebek bakmak inanılmaz zordu. Kulağa abartılı gelebilir ama dolaptaki yemeği çıkartıp ısıtacak fırsatı bulamadığım, eşim işten gelene kadar tuvaletimi tuttuğum günler oldu. Fakat zorluklarından çok güzellikleri kimseyle paylaşamıyor olmak, Ada'nın bizden başka kimsesiz bir çocuk olarak, tüm sevdiklerimizden uzakta büyüyeceği gerçeği kafama takılıyordu. Gün gelecekti Ada kendini isveççe çok daha iyi ifade edecekti ve ben onu yakalayamadığım bazı detaylarda belki de kaybedecektim. Bu düşünceleri deştikçe yenilerini buldum, buldukça yerimde duramaz oldum. 

Bebeğimiz 9 aylıktı, valizlerimizi topladık. Ama evimizi kapatmayıp eşyalı olarak kiraya verdik. Eşimin yarı ücretli kullanabileceği 6 ay bebek izni vardı. 2 ay da yaz tatili izniyle birleştirdik. Benim İstanbul'daki evim duruyordu. Kimsenin kolay kolay sahip olamayacağı pekçok şansa sahiptik yani. Böylece 8 aylığına Türkiye'ye dönüş denemesi yapmaya karar verdik ve soluğu Türkiye'de aldık. Biz anne-baba olarak çalışacaktık, çocuğumuzu da herkes nasıl yapıyorsa o şekilde büyütecektik işte. Sahi, yalnızca 4 ay doğum izni olan, insanların işe gidip gelmek için akıl almaz saatleri yollarda geçirdikleri, mesai saatlerini dizginlemenin mümkün olmadığı bu memlekette insanlar nasıl çocuk büyütüyordu, okul öncesi 0-5 yaş döneminde çocuklar ne yapıyordu? 

Yatılı bakıcı tutmak diye bir uygulama vardı. Herkes öyle yapıyor dedi arkadaşlarım. İyi bir kadına rastlamaksa tabii ki büyük bir şanstı. Yani 9 aydır gözümü kırpmadan baktığım bebeğimle kumar oynayacaktım. Herkes böyle yapıyordu çünkü. Ben yapamadım. CV'mi birtek yere dahi gönderemedim. İşe giderken yürüyüş mesafesinde bir kreşe çocuğumu bırakmak, sonra iş çıkışı uğrayıp almak, birlikte eve geri dönmek İstanbul için fantastik bir hayaldi. Bunların gerçek olabileceğini bile bile de aksini yapmaya kalkışmak benim mantık sınırlarımın dışında kaldı.

Türkiye'de okul öncesi dönemde çocuk eğitimiyle ilgili hiçbir şey konuşulmuyor farkında mısınız? Çocuk gelişiminin bu en önemli döneminde çocuklar 4 duvar arasında eş-dost ya da bakıcı, bir takım kadınlarla hapis durumdalar. 5 yaşında okula adım attıkları günün sonrasında tüm çocukluklarını ve gençliklerini geçirecekleri baskıcı, rekabetçi, zorlu eğitim sistemine bu şekilde hazırlanıyorlar. Travma üzerine travma yani. Çocuklu kimle konuşsam paralı okulların çılgın ücretlerinden, kucak dolusu para dökdükleri bu okullardan memnuniyetsizliklerinden bahsediyorlar. Sistem bir taraftan çocukları, diğer tarafta da kendisini beslemekle yükümlü hale getirdiği anne babaları eziyor. Akıl alacak gibi bir düzen değil yani. İstanbul'un altyapı olarak bir çocuk ve çocuklu aile için nasıl imkansızlıklarla dolu olduğuna hiç girmiyorum bile. Eğitim sisteminin kötülüğünün yanısıra, ülkenin sosyal ve politik olarak içinde bulunduğu karanlık tablolarsa dönüş tezimize anti-tez olarak insanlardan en çok duyduğumuz konular. 

2 ayı Ege kıyılarında ve 6 ayı da İstanbul'da olmak üzere Türkiye'de 8 ayımızı doldurduk. Dönüş kararını vermemizse epey önce oldu. Eren'e bunu ilk söylediğimde benden Bebek Yapım Bakım Onarım için Stockholm'e geri dönüş nedenlerimi anlatan bir yazı yazmamı istedi. Yurt dışında yaşayan tüm arkadaşlarım, tanıdıklar için bir deneydi aslında benim yaşadığım. Kimsenin kolay kolay organize edemeyeceği kadar da kontrollü bir deney. Duygu ve düşüncelerimi merakla bekleyen bu insanlar için de yazıyorum bu satırları. Gidilen her ülkenin, kurulan her hayatın şartları mutlaka farklıdır. Ama genel olarak gördüğüm yurt dışında buraya kıyasla çok minimal hayatlar yaşadığımız. Yani burda duzeninizi kurduktan sonra da hayat kimi açılardan daha zengin ve daha renkli. Orası kesin. İstediğiniz, özlediğiniz buysa Türkiye'ye geri dönmek elbette mümkün. Ben gidiyorum çünkü şimdi 17 aylık olan kızım Ada'yı kendim büyütmek istiyorum. Anne olmuş bir kadın olarak kendi hayatıma da insani şartlarda devam etmek istiyorum. Çocuğumuzun eğitimi, yarını, geleceğimiz için endişelenmeden doya doya ve birlikte günlerimizi geçirebilelim istiyorum. Boş zamanlarımızda değil de dilediğimiz gibi anne ve baba olabilelim istiyorum. Ada huzurlu ve mutlu büyüsün, çeşitli baskılara maruz kalmasın istiyorum. İşte hepsi bu. 

Son olarak, bütün kalbimle diliyorum ki, evden uzaktaki herkesin, bir gün geri dönüş için yolu açık olsun!

Sedef Kürüm Kömürcü
Şubat 2013, İstanbul


http://bebekyapimbakimonarim.blogspot.se/2013/03/ruzgarn-evi-yok.html

Monday, March 25, 2013

fırında baharatlı patates


bunu ne zamandır denemek istiyordum. çok güzel oldu..

patatesleri soyup kalem kalem doğradım. sonra bunları çukur bir kaba alıp üzerine tuz, karabiber, kırmızı pul biber, kimyon ve kekik ektim. sonra da biraz zeytinyağı döküp güzelce karıştırdım.

fırın kabının içine yağlı kağıt koyup patatesleri boşalttım. 180 derece ısıttığım fırında 30-40 dakika piştiler. son 5 dakika ızgaraya aldım, üzerleri de kızardı.

bu versiyon epey baharatlı oldu. daha sade olsun derseniz sadece zeytinyağ, tuz ve kekik ile yapanları duymuştum.