Tuesday, August 16, 2011

patlıcanlı kiş


kiş serisine ilk başladığımda aslında patlıcanlısını denemekti aklımdaki ama nedense en sona kaldı. kabak gibi patlıcan da çok yakıştı bu hamura.

hamuru için:
1 su brd tam buğday unu
1/2 su brd beyaz un
1 tatlı kş tuz
1 yumurta
3 çorba kş su
1 çay brd zeytinyağ

üzeri için:
1 orta boy patlıcan
1 orta boy soğan
2-3 diş sarımsak
2 sivri biber
1 orta boy domates
8-10 sap maydanoz
tuz, karabiber

peynirli karışım için:
2 yumurta
1 çay brd süt
1 su brd ufalanmış beyaz peynir

hamuru hazırlamak için un ve tuzu bir kaba koyup ortasını havuz gibi açıyoruz. havuza su, zeytinyağ ve yumurtayı koyup hamuru yoğuruyoruz. hatta çok mıncıklamaya bile gerek yok. ben elimle değil kaşıkla karıştırıyorum bu hamuru. sonra pay kabımızın tabanına yayıyoruz bütün hamuru ve kenarları da 1-1.5 cm kadar yukarı çıkıyor. çatalla hamurun üzerine delikler açıp buzdolabına kaldırıyoruz.

biz de içini hazırlamaya başlıyoruz. soğanı yemeklik doğrayıp zeytinyağında hafif kavuruyoruz. üzerine ince ince doğradığımız sarımsakları da ekliyoruz. sonra sırasıyla biber, küp küp doğradığımız patlıcan ve en son da domatesi ekliyoruz. hepsi yarı yarıya pişiyor. maydanoz, tuz ve karabiber de koyup şöyle bir karıştırıp ocaktan alıyoruz.

bir kapta süt, yumurta ve peyniri karıştırıyoruz.

patlıcanlı harç ılıyınca dolaptan çıkarttığımız hamurun üzerine yayıp üstüne de peynirli karışımı döküyoruz.

200 derece fırında 1 saat kadar pişiyor.


Saturday, August 13, 2011

patates püresi


patatesin her şeklini çok seviyorum. patates püresini de çok severim. hep dışarda yediğimi farkettim. evde yapiyim bakiyim dedim. çok da kolay bişey. e güzel de oldu tabii..

ayrıca patatesin faydaları neymiş, ona da baktım.

patates süper bir antioksidan. özellikle kalın bağırsak kanserini önlediği söyleniyor. müthiş bir c vitamini deposu. 1 orta boy patates günlük c vitamini ihtiyacımızın 1/3'ünü karşılıyor. ayrıca b vitaminleri, protein, kalsiyum, demir ve potasyum içeriyor. sindirimi kolaylaştırıyor. bağırsakları, böbrekleri ve kanı temizliyor, kabızlığı önlüyor.

bu ölçülerle püre 2-3 porsiyon gibi oluyor.

5 orta boy patates
1 su bardağı süt
2 çorba kaşığı tereyağ
tuz, karabiber

patatesleri haşlayıp kabuklarını soydum. çatalla kabaca parçaladım. sonra içine süt ve tereyağı da kattım. patatesler hala sıcak olduğu için tereyağ kolayca eridi. sonra el blendırı ile hepsini püre haline getirdim. tuz ve karabiber de koydum. tadına bakarak tereyağ ve süt miktarı ile oynayabilirsiniz.

Tuesday, August 9, 2011

haşlanmış mısır


eski mısırların tadı da kokusu da yok artık sanki ama gene de haşlanmış mısır güzel birşeydir. biz çocukken sokaktaki mısırcıdan aldığımız mısırları yer, sonra da koçanından suyunu emerdik. annelerin pek sevdiği bir hareket değildi bu. biraz tereddütlü yapardım ben bu işi ama gene de yapardım.

mısırları kabuklarından ve püsküllerinden arındırıp, yıkayıp ikiye böldüm. sonra üzerlerini epey aşacak kadar su ile kaynattım. düdüklü tencerem olsaydı daha çabuk olurdu tabii. bu mısırlar bikaç saat kaynadı. kaç saat olduğunun da farkında değilim. arada çatalla baktım. birini çıkartıp dışarda hafif soğutup bir kaç tane yedim. öylece piştiğine karar verdim. mısırlar yenecek sıcaklığa geldiğinde ilk etap üzerlerine hafif tereyağ sürüp, tuzlayıp öyle yedim. bu hali çok enfes oldu. kalanlarıysa buzdolabında saklayıp soğuk bir şekilde bir iki gün boyunca yedim.

mısırın faydalarını bulup okudum. içinde bolca c vitamini, b vitamini ve folik asit olduğunu bilmiyordum mesela. ayrıca lifli bir besin olduğu için mide ve bağırsaklara çok faydalı tabii. üşenmeyip evde haşlayıp yemek lazım. ama gene de ah ettim, türkiye'deki ilk yaz tatilimizde sokak mısırcısından mısır alıp alıp yiycem. onun tadı başka..

Friday, August 5, 2011

senden önce senden sonra

19. yaş günümü kendisiyle kutlamıştık...

istanbul'daki ilk yılımdı. evden uzakta ilk doğum günümdü. akşam olmuştu ve ne yapacağımıza henüz karar vermemiştik. kampüste dolanırken bir arkadaşın arkadaşları bir grup insana rastlamıştık. sonra hep beraber bir yere gitmeye karar vermiştik. rumeli hisarı'nda küçük bir bara gitmiştik. sahnenin hemen önünde oturmuştuk. uzun saçlı, zayıf, hoş bir çocuk gitar çalıp 80'lerin parçalarını söylemişti. en çok ve en güzel de bon jovi söylemişti. bana doğum günü şarkısı da söylemiş miydi hatırlamıyorum. ama çok güzel bir akşam olduğunu hatırlıyorum. sonra kampüste bir iki kere gördük bu çocuğu. siyah uzun bir pardesü giyiyordu, elinde gitarla dolaşıyordu hep. sonra da teoman olduğunu öğrendik bu çocuğun.

bu anlattıklarım 1992 yılının nisan ayında oluyor. demek ki en az 20 senedir sahnelerde bu adam. iyi müzik yaptığı ve çok sevildiği de kesin. hayal kırıklıklarıyla dolup dolup da sonra insanın en sevdiği şeylerden bile vazgeçecek kadar vazgeçmesi çok acıklı. müziği bırakma kararından çok böyle bir açıklama yapması üzücü geldi bana.


hoşçakal teoman..

Wednesday, August 3, 2011

zeytinyağlı kabak


tüm zeytinyağlı yemeklerin lezzet sırrı bol zeytinyağ, domates ve sarımsak. kabakta buna ek olarak bir de dereotu faktörü var.

2 orta boy kabak
2 domates
1 soğan
4-5 diş sarımsak
1/2 demet dereotu
zeytinyağ
tuz, toz şeker

kabakları yıkayıp, soyup, halka halka kesiyoruz. soğan ve domatesi de yemeklik doğruyoruz. sarımsakları da doğrayıp tüm sebzeleri çiğ olarak hep beraber tencereye koyuyoruz. üzerine tuz ve 2 tatlı kaşığı kadar toz şeker de ekleyip zeytinyağı ve 1 su bardağı kadar su da ekliyoruz. yemek kaynayınca altını kısıp kısık ateşte pişiriyoruz. kabaklar yumuşamaya yakın ince kıyılmış dereotunu da ekliyoruz. arada kabağın tadına bakıp pişip pişmediğine karar veriyoruz.

dereotunu ekleyince yemeğin rengi ve kokusu çok değişiyor.