Monday, November 1, 2010

arbol


ekim 2010, stockholm

ve vivaldi sonbahar zamani simdi...

parklar, agaclar ve bizim adayi karsi adaya baglayan buyuk kopruyu yuruyerek gectik gecen gun. her yer sari yapraklarla doluydu. hava mis gibi yagmur ve islanmis, curumus yaprak kokuyordu.

isvec avrupa'nin yuzolcumu olarak 5. buyuk ulkesi ve yarisi ormanlarla kapli. stockholm'de de o kadar cok agac var ki buralarin sakinleri isvecliler degil de agaclar sanki. zaten isvec insaninin agac sevgisi de dillere destan.

gecen sene ispanyolca dersinde cocukken ne olmak isterdik, onu anlatiyorduk. ben dedim ki, 'arbol' olmak isterdim ben. arbol ispanyolca 'agac' demek. cok guzel agac cizerdim, hep agac cizerdim. sonra tipki bir agac gibi oldugum yere kok salmak isterdim. hic sevmezdim yolculuk etmeyi, ait oldugum yerden baska bir yere gitmeyi. sonra bir de yaprak konusu vardi. yapraklari o kadar cok severdim ki, agac olsam da her yerim yapraklarla donansa diye dusunurdum.

belki gecmis hayatimda agactim gercekten. ya da secme hakkim varsa, bir sonraki hayatimda agac olmak isterim. baska birsey degil.

insan degil de agac olsam,
dallarimin arasindan ruzgar esse, yapraklarim ciceklerim meyvelerim olsa!
mevsimleri yasasam...koklerimle topragin derinliklerine sarilsam.
kuslar konsa dallarima, yuva bile yapsalar...
bocekler, karincalar yollansalar icime...
curutseler oralarimi, ballarim, sakizlarim olsa...
govdeme bir insan yaslanip uyusa...
ben bunlari hic bilmesem, sadece agac olsam...
erkan ogur

2 comments:

  1. ac. of st. martin in the fields ve nigel kennedy dışında dinlediğimde hep bir şeyler yanlışmış gibi geliyor. sanırım ezgide benim için en önemli şey tempo.

    ReplyDelete
  2. bu verdiğim linkteki çok değişik bir yorum. ben de ilk defa dinlediğimde yadırgadım ama hoşuma gitti sonra..

    ReplyDelete