Sunday, April 3, 2011

müzik ve çocuk


yıllar önce bir gün evde müzik setinin yanında oturmuş chopin dinlerken yeter artık demiştim. bir satırını olsun çalarım şu parçaların. yapabilirim. her gün bir parçasını çıkartsam çalamaz mıyım yani bir chopin prelude demiştim kendime. öyle dizginlenemez bir sevdayla 2000 yılında piyano çalmaya başladım. ilk piyano hocam sadece piyanist değil aynı zamanda çocuklara müzik öğretmenliği konusunda yüksek lisans yapan bir müzik öğrencisiydi. derse gittiğimde benden önceki çocukların renkli kalemleri, çıkartmaları, kitapları olurdu piyanonun sağında solunda. çocuklara piyano öğretmenin düşüncesi bile inanılmaz güzel gelirdi. o zaman aklımın bir köşesinden geçirmiştim, çocuk ve müzik ikilisini. işte 2 hafta önce milano-bologna arasında tren yolculuğunda birden aklıma bu geldi. bu yolculuğu hayal edeli 10 seneden fazla olmuştu.

turistik bir gezi değildi bu. ama yanımda istanbul'dan hem bana eşlik etmeye hem de turistlik yapmaya gelen bir arkadaşım vardı. onun sayesinde ben de şehri bir parça gezdim, bir iki müze gördüm. geceleri bana, gündüzleri yaptıklarını gördüklerini anlattı. ben bütün gün dersteydim. music together erken çocukluk döneminde, yani 0-5 yaş arası, müzik ve ritm aracılığıyla çocukların algısını geliştirmeye yönelik bir program. amerika'da bir okul bu ve son birkaç senedir yılda bir kez de workshop yapmaya avrupa'ya geliyorlar. ben bunu tesadufen birkaç yıl önce keşfetmiştim. istanbul'u terk etmemle gerçekleşebilecek hayallerden biri de buydu işte.

eğitim tahminimden çok iyi geçti. bologna'daki okul çok başarılıydı. programa katılan tam 500 aile vardı. bizi 3 kez derse soktular. gördüğüm manzara bana hep şunu söyledi, galiba bir tek müzik ve çocuk içinden çıkamadığım bir derinlikti. ne dinlemeye, ne okumaya, ne öğrenmeye ne de bakmaya doyamıyordum. derslerin sonunda söylenen ritüel halini almış bir veda şarkısı var; herkes birbirine, öğretmene, müzik aletlerine, odaya, tavana, dışarda uçan kuşa, ona buna veda ediyor. işte bu şarkı söylenirken biz dersi izleyen yaklaşık 30 kişi her seferinde gözyaşlarına boğulduk. o kadar etkileyici ve güzel bir görüntüydü.

benim ancak hayal edebileceğim bir şehirdi bologna. birilerinin orayı yapmış olması, gerçekten orda yaşamış, yaşıyor olması da çok acayipti. büyük, çok büyük taş binalar vardı her yerde. çok büyük kapılar, çok büyük pencereler, rengarenk boyanmış çok yüksek tavanlar. öyle bir evde kaldık. gezimizi büyülü yapan şeylerden biri de bu ev oldu. bir aile büyük büyük babadan kalma bu evin bir kısmında yaşıyor, küçük bir kısmını da kiralıyordu. evin içinde bir avlu vardı. sonra üst kata çıkan taş merdivenler, merdivenlerde heykeller. bir iki kez odamıza sırf avluda oturmak için, merdivenlere, tavanlara bakmak için döndük. öyle güzel bir yerdi.

bu gezi müzik ve çocukla yapılmış bir geziydi. güzel bir arkadaş eşliğinde, huzur içinde yapılmış bir gezi. sonra gerçekleşebilen şeylere dair bir geziydi. olmayan değil olan şeylere dair.

No comments:

Post a Comment